Pazarören’den mezun olan her öğrencinin ayrı bir anısı vardı bu okulda. Okulu ziyaret eden mezunların aklına gelen ilk hatıra; idare binasının önüne asılan “Kazandı” listesi oldu. Mezunlar, sınav sonucunu öğrendiklerinde sevdiklerine bu müjdeli haberi vermek için koşarken ayaklarının sırtlarına değdiğinin hikâyesini paylaştılar.
On iki on üç yaşlarındaki çocuklar, yuvalarından ilk defa kanat çırpan kuşlar misali Pazarören’de okumak için evlerinden ayrılırlardı. Üzerlerinde, derede tokaç yemiş meşe külüyle yıkandıkça küçülmüş pantolonları; ayaklarında babalarının veya ağabeylerinin bol ya da dar gelen ayakkabıları; uzun siyah saçları, kalın dudakları, çatık kaşları, çakmak çakmak gözleri ve zeki bakışlarıyla Pazarören’in yolunu tutarlardı.
Yatılı öğrenciler yirmi otuz kişilik ranzalarda yatarken nehari öğrenciler terk edilmiş evlere yerleşirler ancak her iki öğrenci grubu da ilk gün yorganla döşek arasına büzülerek yataklarında âdeta yok olurlardı.
Talebeler nefeslerini olabildiğince içine çeker, çok şey düşünür, hiçbir şey konuşmazlardı. Hepsi de hayatın mecburiyetini derinden yaşayan çocuklardı. Yurdun farklı yerlerinden gelen bu öğrenciler oyun oynar, mizaha yer verir; memleketin derdine, dermanına kadar varan sohbetler eder, tenekeden darbuka çalıp mandolin eşliğinde türkü söylerlerdi.
Traktörün römorkunu tıka basa dolduran öğrenciler, tarım çalışmaları için okul çiftliğine giderken şarkılar, marşlar söyler; şiirler okur, avazları çıktığı kadar bağırırlardı. Pazarören’e okumaya gelen köy çocuklarının ellerine kazma, kürek, bel, çapa çok yakışırdı. Mesleğe atıldıklarında bu levazım araçlarıyla hizmet edecekleri Anadolu köylerinin hayalini kurarlardı. Kendileri de öğrencileri gibi azimli birer köy çocuğu olan öğretmenler bu çocuklara sevgiyle bakarlardı.
Cumartesi günleri sinema salonunda gösterilecek film dört gözle beklenirdi. Harçlıklarından para biriktiren talebeler salona erken girip koltuklara kurulurdu. Parası olmayan öğrenciler, görevlilerin yere attıkları yırtık biletleri yapıştırarak içeri girmeye çalışırlar; bazı öğrenciler de salon boş kalırsa ikinci devrede ücretsiz seyretme ümidiyle dışarıda beklerdi.
Okul yöneticileri, yatılı olmayan öğrencilerin evlerini gezer, onları dinler, problemleri varsa çözmeye çalışırlardı. Vukuat işleyen öğrencinin velisi, pazartesi günü idareye çağrılır, uzun bir bekleyişin ardından çocuğuyla karşı karşıya getirilirdi. Çocuğunu gören veli “Yine icat çıkarmışsın!‘’ diye söze başlar, karşılıklı mütalaanın ardından velinin son sözü “Hocam, sen nasıl biliyorsan öyle yap.” olurdu.
Yatılı öğrenciler, nehari öğrencilerin özgürce yaşadıkları ev ortamını özlerken nehari öğrenciler ise bulundukları şartlar içerisinde her türlü hizmet ve imkânın sağlandığı yatılı öğrencilerin yaşantılarına imrenirlerdi.
Öğrenciler cuma günü merdiven başındaki kampana adı verilen zilin altında toplanır, üzerlerine fırlatılan mektupla sıladan gelecek havadisi beklerlerdi. Zarfı kapan öğrenci, mektuptaki yazıdan çok zarfa konulan paraya bakar; zarf doluysa çarşıda çemen ekmek yemek için Toros’un yoluna koyulurdu.
Tatillerde -özellikle de kış mevsimindeki ayazlarda- boyundan büyük valizi sırtlayıp eve kavuşmak, öğrenciler için en büyük heyecandı.
Pazarören mezunları her çehreden dünyaya bakacak kitaplar okurdu. Okudukları kitapların içinde kendileri gibi feleğin kazanında pişip ızdırapla yoğrulan o kadar çok insana rastlarlardı ki bu insanlara sokakta gördükleri insanlardan daha çok yakınlık duyarlardı.
Pazarören mezunları; anneden babadan uzak, saçları okşanmayan, sevgiye ve ilgiye hasret çocuklardı. Bütün güçlüklere rağmen gülmeye her zaman hazır, beklentisiz, şikâyetsiz ve bahanesizdiler. Pazarören mezunları dostluğu mukaddes bilip ellerindeki son lokmayı arkadaşlarıyla paylaşırlardı. Sefaletin çarkında ezilmelerine rağmen aldıklarını değil verdiklerini makbul sayarlardı ki kaybederken edindikleri deneyimler -belki bu sayede- onların en büyük kazancı oldu.
Pazarören’de okuyan öğrenciler, bitmez tükenmez taleplerle ailelerinin karşısına çıkan talebeler olmadılar. Çok katlı okullarda değil tek katlı mekteplerde okudular. Pazarören mezunları ekenden kalkmayı, üç öğün yemeği, üç etüt ders çalışmayı, sahiplenmeyi ve sahiplenilmeyi bu okulda öğrendiler. Kozasını yırtan tırtıl misali öğretmen, yargıç, avukat, asker, polis, doktor, işçi… oldular ancak ne oldularsa bulundukları yerde en iyisi oldular.
Her yönüyle birbirine benzeyen Pazarören mezunlarının mağlubiyetleri hiç olmadı hatta başarıları artarak devam etti. Zorluklar, Pazarören mezunlarının önünde ne kadar engel oluşturursa oluştursun hayata dair yeni bir damar bulup topluma karışarak bahar güneşi gibi doğmayı başardılar.
Pazarviran Eğitmen Kursu olarak açılan ve daha sonra Pazarören Köy Enstitüsü, İlk Öğretmen Okulu, Öğretmen Lisesi, Anadolu Öğretmen Lisesi, Anadolu Lisesi, Özel Program ve Proje Uygulayan Anadolu Lisesi ve günümüzde Pazarören Fen Lisesi olarak eğitim-öğretime devam eden okulun türü ne kadar değişse de “gibisi olmayan adam” yetiştirme usulü bu okulda hiç değişmedi.
Öğrenci ruhunun temizliği, tokluğu ve süsünü ihmal eden birçok tavır Pazarören’de iyi hâle geldi. Kendi medeniyetinin ve köklerinin bilincinde, bütün insanlığı muhatap alan ve kendisinin de bütün insanlar tarafından muhatap alındığı öz güvene sahip öğrenciler bu okuldan mezun oldu. Kökü ezelde, dalı ebette bir sistemin ilmine, irfanına ve idrakine ulaşan bir gençlik yetişti Pazarören’de.
Pazarören mezunları okudukları dönemde isimsizdiler. Vakur duruşlarıyla ve tebessüm eden yüzleriyle “meşakkatle terbiye edilmiş direnç abidesi” olarak tarihe adlarını yazdırdılar. Yaşamadıklarını değil yaşadıklarını özleyen Pazarören mezunları, gökyüzünden geçen beyaz bulutlar gibi geçip gitmişlerdi. Pazarören’de yeniden bir araya gelen tedrisatın bu eşsiz numuneleri kardeşliğin, kaderdeşliğin, kadirşinaslığın bağlarının bu okulda kurulduğunu Pazarören mezunları gününde bir kere daha yaşadılar.
Bugün hâlâ o yılların izi taşınmaya ve sürülmeye devam edilmektedir. Bu yönüyle Pazarören mezunları, Pazarören’de okuyan gençler ve Türkiye için büyük bir mirastır. Pazarören buluşmasında mezunlar; Pazarören anılarını, ideallerini ve yüksek hedeflerini geleceğe taşımadaki tek amaçlarının millete ve devlete hizmet etmek olduğu inancını yeniden gösterdiler.
Pazarören mezunları, gençlerimizi istikbale hazırlayacak, aklıselim, kalbiselim, fikriselim nesiller yetiştirecek çelebi öğretmenlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu dile getirdiler. Eğitim ikliminin inşasına katkı sağlayacak gönüllüler olarak kendilerinin sorumlu olduklarını bir kere daha addettiler.
On yedinci kez bir araya gelip hasret gideren Pazarören mezunları, iki günlük ziyaretin ardından birbirine sarılarak gözyaşlarıyla Pazarören’den ayrılırken çocukluk yıllarının özlemini arkalarında bırakıp tekrar kavuşmak ümidiyle görev yerlerine, memleketlerine döndüler.
İhsan YALÇINKAYA -Eğitimci / Yazar