‘Selfie’ son yıllarda en çok peşine takıldığımız akım..
Türkçe karşılığı olmasına rağmen, selfie demek daha havalı olduğu için ‘özçekim’ yerine selfie diyerek devam ettirdiğimiz, kendini çekme çılgınlığı diyebileceğimiz, Oxford sözlüğünde olan ve hastalık niteliği taşıyan, gün geçtikçe ölen kişi sayısının arttığı akım...
Peki ya en çok kullandığımız, dilimize pelesenk olan, vazgeçemediğimiz selfie’nin tıpta bir karşılığı olduğunu biliyor muyuz? Galiba birçoğumuz bilmiyor hatta ilgilenmiyoruz.
Amerikan Psikiyatrı Derneğine göre bu takıntılı hastalık olarak değerlendirilmekte.
“Selfitis” olarak kullanılan terim; takıntılı biçimde selfie çekilen kişileri ifade etmek için kullanılmakta ve ruhsal bozukluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu rahatsızlığın ciddiyetini belirlemek için ise ‘Selfitis Davranış Skalası’ geliştirilmiştir.
Selfitis, 2014 yılından bu yana hayatımız da var olan bir terim.
Peki ya bu akımın peşinde takılı kalıp hayatını kaybedenler…
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre son 6 yılda 256 kişi selfie çekerken hayatını kaybetti ve bu 256 kişiden 5’i Türkiye’den.
Peki ülkelerin bu çılgınlık için aldığı önlemler?
Dünya geneline baktığımız zamanda ise bazı ülkeler selfie çekinmenin yasak olduğu noktalar belirledi. Rusya Federasyonu İçişleri Bakanlığı hazırladığı broşürlerde “Havalı selfieler hayatınıza mal olabilir” cümlelerine yer verdi. Yine dünyanın birçok yerinde ‘selfie çubuğu’ da yasaklandı.
Peki insanlar bu durumdan nasıl etkilenmekte?
İnanmakta benim de güçlük çektiğim bir gerçek ise; özçekim sırasında daha güzel olabilmek için burun estetiği yaptıranlar… Bu çılgın özçekim furyasında ağlasa da gülenleri, makyajsız olmayanları, güzel anı yakalamak için çırpınanları görmüştük fakat bunu duyunca durup bir düşünmemiz gerektiğini ve ne yapıyoruz biz demek gerektiğine inanmaya başladım.
Peki neden diye sorguladığımız da ise benlik sorunu ortaya çıkmıyor mu? Her tıklanmada her beğeni butonunu gördüğümüz de kendimizi kanıtlamış, kendi varlığımızı kendimize ispat etmiş olmuyor muyuz? En büyük ihtiyacımız artık bende varım demek olmuyor mu?
İletişim sorunlarımızı böyle geçiştirmiş, konuşurken esirgediğimiz o gülümsemeleri özçekimlerle herkese ispat etmiş olmuyor muyuz?
Teknoloji ne illet bir şeymiş ne hallere geldik demiyoruz kesinlikle ama teknolojinin bizi inşa etmesine neden izin veriyoruz. Emojilerle gülme eylemini gerçekleştirmekten ne zaman yorulacağız? Yüz yüze konuşurken, çoğu kez hayatta eksik gördüğümüz yanlarla ilgili konuşmaktan, kendimiz ile ilgili sohbetten, dost muhabbetinden ne zamana kadar kaçacağız. Duygularımızı ne zamana kadar o emojilere kurban edeceğiz.
Peki duygularımız klavyede mevcut emojiler kadar mı? İfade etme özgürlüğümüzü teknolojinin kollarına bırakmaktan ne zaman vazgeçeceğiz. Teknolojinin bize şekil vermesine müsaade etmek yerine biz değişmeyi denesek. Yalnızken, mutsuzken veya mutluyken, yemek yerken bunları ilan etmekten ne zaman vazgeçeceğiz. Günümüz de artık hepimiz yayın yapar hale geldik, hepimiz hayatımızın bir kesitini veya hayatımızın bilinmesini istediğimiz kısımlarını yayınlayan istasyonlara döndük.
Ben buradayım demenin yeni yollarını bulmalıyız, anılarımızı insanlarla paylaşmayı sevsek de bunu hastalık derecesinde en iyi özçekimi ben yapacağım derken ölecek kadar takıntılı hale getirmeden, mesajlarda güldüğümüz emojilerle karşılıklı iletişim içinde iken de gülebilir hale gelmeliyiz. Teknolojiyi biz değiştirmenin yollarını bulmalıyız, kendimizi bırakıp teknolojinin bizi değiştirmesine, şekillendirmesine izin vermemeliyiz. Varlığımızı tık başı hesaplamak ve ölçmek yerine dostlarımızı sayarak onlara gülümseyerek, gerektiğinde yanların da ağlayarak ispat etmeliyiz.
Varlığımızı bu kadar küçük şeylerle ölçülmesine izin vermeden, hissederek yaşamalıyız.