Acılarımızla ilgili olumlamalar yaparak başlamak isterdim aslında. Sizleri daha güçlü kılacağından, sizlere çektiğiniz acılar sonunda mutluluklar getireceğinden bahsetmek istedim ama bunu yapmayacağım. Bahsettiğim acı fiziken çektiğimiz acılar değil elbette. Tam olarak içimizde bizimle var olan ve hiçbir ilacın kar etmediği acılar. Beklentilerden, umutsuzluktan, hayal kırıklıklarından doğan acılardan yani ruhunuzun çektiği acılardan bahsedeceğim ve bu konu ile ilgili olumlamalar yersiz kalacak.
İnsanlara dönüp baktığımızda, sessiz bir köşeden izlediğimizde onları ki buna bizler de dahiliz hepimiz mutlu olmak için mücadele veririz öyle değil mi? Sanki sadece mutlu olmak için gelmişiz de bu dünyaya bunun içindir verilen bütün mücadele. Hepimiz bunun için çabalarız, acılardan korkar ve kaçarız. Bir de şuna inanırız, çektiğimiz acıların bizleri sonrasında daha mutlu edeceğine. Bu da umut etmekten ve hatta kaçmaktan başka bir şey değildir.
Bu dünyada kimse acı çekmeden, ruhsal bir sancıdan geçmeden gitmez. Kimi bunu bir vebaymış, güçsüzlükmüş gibi yargılar, kimi içinde çekilen acı kutsaldır ve seni güçlü kılar. Bakıldığında ne seni çektiğin acı güçlü kılar ne de bu dünyada sadece mutluluk için varsındır. Avuntudan, kaçak dövüşmekten başka bir şey değildir bu. Mutlulukların kadar acıların da olağan bir süreçtir. Bunu yoğun ve sürekli bir ızdırap haline getiren de sensindir. Kaçmaya çalıştığımız acılar, bastırdığımız duygular, kaçak dövüştüğümüz her an sadece kocaman bir yanılgıdır. Acılardan kaçmak için kimse kendine mutluluk duvarları öremez. Kabul edip yaşamak gerekir. Acılarınla beraber büyük beklentilere de girmeden, aslında her şeyin senden geçtiğini bilerek yaşamalısın. Teslimiyet olmadan yaşanmalı ne yaşanacaksa acı da mutlulukta teslimiyetsiz yaşanmalı. Acına da mutluluğuna da teslim olduğun anda yavaş yavaş bitmeye başlarsın aslında. Yer dururda seni fark etmezsin bile. Bu yaşadığın her duygu için geçerlidir. Kapıldığın zaman o selin gidişine alır götürür seni anlamazsın bile. Kaçınılmaz şeyler vardır yeryüzünde bu da onlardan biridir sadece. Acınız ne süreklidir ne de can alıcıdır aslında ne de mutluluğunuzun devamlılığın için acılardan kaçmanız gerekir. Ne kadar duvar örerseniz örün hepsi ve her şey boşunadır. Sadece yaşarsınız baktığınızda. Kabullenmeye başladığınız noktada yavaş yavaş sıyrılır ayağınızda ne varsa. Size takılan, sizin tökezlemenize sebep olan ne varsa. Kabul edip bakmak gerekir yola. Kimse yaşamını kör bir noktaya bakarak belirleyemez çünkü ve devam da ettiremez aslında. Ne aynı acıya bakmaya devam edersiniz bir ömür ne de aynı mutluluğu aynı dozda yaşamaya. Hepsi bizdendir, bizimdir. Acılarını ısrarcı kılan da sensindir, mutluluğun bozulmasında diye paralanan da. Yıpratır ve yorar sadece. Sana gelen mutluluğu elinin tersiyle itemezsin “dur ben acı çekiyorum, mutlu olmam için zaman var” diye yahut mutluluğun bozulmasın diye senin için gelen acıya da karşı koyamazsın. Yaşam denilen süreçte her konuda ısrarcı ve sabit kalamazsın. Acılarından yeni bir sen doğar belki ama bunun illa güçlü bir karakter barındırmasını bekleyemezsin yahut mutluluk oyunları oynadığın zamanlarda acılarına duvarlar öremezsin. İnsanın kendini kandırma sürecidir bakıldığında. Ya akışla yok olur gidersin ya da akışa yön verirsin. Acının boyutu, ısrarı da sana bağlıdır. İnsan kendi ayağına hep kendi sıkar baktığında. Hep mutlu olman gerekmez yahut acıların seninle mezara kadar gelmez. Sürekli acıların da o süreklilikten yorulur. Sende sürekli acı çekemezsin. Bir süreçtir ve biter. Yaşam bir süreçken sen hiçbir konuda ısrarcı ve sürekli olamazsın. Kabul edersin ve kör noktaya bakmaktan vazgeçersin. Vazgeçmek için uğraşmazsın, uğraş diyende olmamalı sana. Zaten baktığın o kör nokta senin bakışlarından yorulur, sen ondan sıkılmazsın da o senden sıkılır. O kör noktan buharlaşıp uçtuğunda sana sunulacak olanı sen belirlersin.
Hiçbir şeyin devamlılığı yoktur bu dünyada. Zamanı vardır yaşarsın ve biter. Yaşamamak için yahut sürekli yaşamak için uğraşsan da istesen de istemesen de biter yeri geldiğinde taşlar yerinden oynar. Karşı koyamazsın, sana düşense hiçbir konu da ısrarcı olmamaktır. Çünkü ne mutlu olmak için geldin bu dünyaya ne de acılar çekip güçlü olmak için. Yaşananlar sadece bir süreç, olan her şey olması gerektiği gibi belki de ama bizler düşlediklerimizle yaşadıklarımız farklı olunca çok ısrarcı olabiliyoruz. Sanıyoruz ki acılarımız hiç bitmeyecek, çekilen acılar bize renkli hayatlar sunacak yahut daha güçlü olacağız.
Her mutlu insan güçlü insan demek değil yahut her acı sonsuzlukla birlikte değildir. Kabul et ve yaşa zaten mutlulukta senden giderken acıların seninle hep var olacağını sanman yanılgı. Acı çekerken acıların bile senden sıkılır aslında. Acılarımızdan bile bir beklentimiz var bizim, var sen yap hesabı. Karşılıksız acı bile çekmezken o acı seninle hep kalır mı?